7 Kasım 2010 Pazar

Nahcivan'da İlk Misafirliğimiz


Geçen hafta pazar, akşam 6 gibi ev sahiplerine yemeğe davetliydik. açıkçası merak ediyodum evlerini. çünkü ilk kez nahcivan'da bi eve konuk olacaktım. nasıl yaşarlar, evlerindeki düzenleri nasıldır, eşyalar nasıl seçilmiş, nasıl yerleştirilmiş falan gerçekten merağımı uyandırıyordu. büyük ihtimalle de bir başka azeri eve gitmemiz mümkün olmayacak çünkü, gidersek bir Türk arkadaşa falan gideriz gibi görünüyor şimdilik.

N. geldi bizi aldı, Cahan Ticaret tarafındaymış evleri. atladık arabaya düştük yola. zaten 5 dk'lık mesafe bizim evle arası. onların oturdukları evler 57 adı verilen semtte. koca koca binalar var. türkiye gibi aaa, diyeceksin, değil be güzelim! site bahçesi yoktu, önünde yollar yapmışlar insanlar araçlarını park etsin diye. apartman dış kapıları alüminyumdan. dar bir girişleri var. bikaç basamak çıktım, bi baktım karşımda asansör! "oo asansör var!" oldu tepkim. sanki o asansöre binsem vatan hasretim bi nebze hafifleyecek. sanki biraz medeniyet belirtisi gördüm, sanki yaklaştım yurduma ne bilim, bi çocukluk çöküverdi o an üstüme. verdiğim tepkiden de anlamışsındır. A. Emmi ve N. "asansör var ama bizim binmemize gerek yok, zaten bu kat bizimkiiiii.." dedi. başlarım zemin kat mantığına oldum orda ilk kez. bi binip, en üst kata çıksam gelsemmm?

allamm Ç. Teyze ve diğer kızları F. bizi kapıda karşıladı. çok konukseverler, güleryüzlüler. tıpkı canım Anadolum gibi. Ç teyzenin kollarına atlamamak için zor tuttum kendimi. içimden ona doğru iyi duygular akıyo, elektrik dedikleri şey bu olsa gerek. sanki türkiyede komşumuza varmışız, birazdan annemler de yemeğe katılacaklar, öyle bi his içimde. bunların dış kapıları bizdeki gibi içeriye doğru değil, dışarıya açılıyor. sanki bi basamak çıkıyosun gibi bi izlenimle eve ayak basıyosun. daha kapıdan gördüklerim, evin burdaki kadınlar gibi kokoş olduğuydu. çok süslü, bol çiçekli, bol kakmalı, oymalı, ışıltılı, bicili, cicili... biz ayakkabılarımızı dışarda çıkarıp, içeri ayakkabılığa almak istedik, ısrarla içerde çıkarmamızı istediler. sevmem ben öyle şeyi, eve ayakkabı ile basılmıyosa basılmıyodur, biz de uyarız buna sorun değil ki. kuccüçük bi holde sarıldık, koklaştık, hoşgeldinler, necesinler (nasılsın?).. oturma odasına geçtik. vuuuu!! küçük bir oturma odası aynı zamanda salon diyelim biz ona. varları yokları o salon işte. orda yiyolar, orda içiyolar, orda tv izliyolar, orda uyuyolar.. son cümle dışındakiler doğru valla. kocaman bi vitrin, gösterişli bişiy böyle, içinde maşallah yemek takımları, su takımları, kesmeler, vazolar.. hiç sevmediğim şeyler yani ama ben bu salonu sevdim. kendi çapında bi tarzı var. o yemek takımları yaldızlı falan, sanarsın saray sofrasına yemek verecekler. çok pahalı görünüyo. bi de burda o tip şeylere parayı kıyıyolar, en iyisini alıyolar ilginç biçimde. iran'dan falan geliyomuş o takımlar, zaten bende de onlardan çay tabağı takımı var. içinde böyle minyatürler falan .. şokella'nın annesinden zorla almıştım. hehehe!

ortada yanlardan geçmeye imkan vermeyen elips büyük bi yemek masası. plazma tv, uydu, bizim evde de olan koca bi yapay yeşil yapraklı çiçek bu da iran'dan alınmış. perdeler fırfırlı allı güllü, tavanda şık koca bi avize, tavanlar kartonpiyer, içi desenli. aynı şekilde duvarlar o şekillerle bezeli. sadece camın önündeki tvnin tam karşısına bakan duvarda deniz manzaralı bi duvar kağıdı yapıştırılmış. koltuklar sütlü kahve renkte süet deri görünümünde. rahatlar allahtan.

masada meze vari bi sürü şey var. karnım açç, hemen yiyelimm! bizim için uğraşmışlar baya bayaa bu çok belli. ben nasıl misafir edicem şimdi onları, beni bi düşünce alıyo. evle ilgili konuşuyoruz, bitmeyen banyo tadilatından, gelen kargolardan, gündüz neler yaptığımdan, benim saçımı boyama maceramdan, türkçe ile azericenin benzerliğinden, türkiyenin güzelliklerinden falan feşmekan.. A. Emmi baktı yemeğin hazırlığı daha bitmeyecek aşkımla beni zorla masaya oturttu, benim karnım aç, oturun başlayalım biz, dedi. oturduk biz ama bi kaşık alıyoruz almış olmak için, ev ahalisini bekliyoruz. onlar mutfağa git gel yapıp duruyolar. belli ki eksikler var, bitmemiş detaylar.

sonunda sıcak yemekler de geldi masaya. herkes yerini aldı. Ç. teyze bizim yemek kültürümüze de uzak şeyler yapmak istememiş, sonra yemeyiz sevmeyiz demiş. sağolsun. yaprak sarma ve biber dolması yapmış. pek çorba kültürleri falan yok yani. ben sandım ilk bi çorba ile başayacağız ama öyle olmadı. sarmayı, dolmayı, rus salatasını, tavuklu salatayı falan nasıl yaptığını neler koyduğunu, bizde nasıl yapıldığını anlatıp durduk. masanın diğer ucunda, karşı karşıya oturan erkekler de bambaşka konulara daldılar. ne olabilir sence? otomobilllll. kaç beygir, hayvan gibi motoru var, 2010 model, cantları şöyle güzel, tamponu böyle güzel. tipik kadın erkek masası oldu bu yani.

aşkım buranın yemeklerinin çok ağır olduğundan bahsetmişti. kars tarafından başlayıp buralara kadar yoğunlukla kaz eti tüketildiğinden meğer burda marketlerde donmuş kaz yağı satıyolarmış. onu katıyolarmış yemeklere. bizim tereyağ koymamız gibi. kaz eti de fena kokar. tüm evi sarar onun o illet kokusu. yiyeceğin varsa bile o hayvanı, vazgeçersin öyle yani. dedim ben günlerdir buna hazırlıyorum kendimi, korkmuyorum deneyeceğim. yalnız acayip şekilde hoşuma gitti yemekleri Ç teyzenin. sağolsun tuzlu da yapmamış yemekleri. herşey tadındaydı. yalnızca sarma ve dolmalar biraz yağlıydı sanki. yağlı olmasının bi sebebi de bizim pirincin yerine onların minik minik doğranmış etleri kullanmalarından da kaynaklanıyor olabilir tabii. kırmızı ete doyuyosun burda işte. hani bizim türkiyede kırmızı et nasıl lüksse burda da o kadar sıradan bişey işte. herşeyde kırmızı et anacım. böğğ geliyo adama. o lokantalar falan buram buram büyükbaş hayvan yağı kokuyo. sanki üzerine sinmiş gibi tikleniyosun. o kadar ağır kokusu o mekanların.

biber dolmasının içine de haşlanmış ve ikiye bölünmüş nohutlar koymuşlar, pirinç yok. yine et var. güzeldi. hem domateslere hem de yeşil dolmalık biberlere doldurmuştu. deneyebilirim bunu evde. asıl hoşuma giden yemekse, salata ya da meze de diyebilirim kendisine. kırmızı biber, kıyma, patlıcan falan haşlanmış rendelenmiş, kavrulmuş içine de ceviz konmuş, bi güzel şey olmuş amannn. soğuk soğuk, acıka gibi ekmek arası yapıp yiyolarmış. mesela çocuk okuldan geldi, yemek yok.. bunu sürüyolarmış ekmeğe, yallah çocuğa. bayıldım! sarmalar çok geldi bana, inatla ç teyze tabağıma doldurduğu için geri koyamadım. aşkım her zamanki gibi yemeğimi bitirmeme yardımcı oldu. ee hayat müşterek. ve huhhh yemek bitti.

afiyet bal olsun hepimize. kızlar başladı toplamaya masayı. ben de iki tabak aldım, yardım edicem. "sen otur, sen misafirsin." falan, önemli değil, ne olcak işte ya, 2 dk'da toplayalım şurayı. çünkü afaganlar basar bana dağınık masada. zaten oda göt kadar. giren çıkan trafiği. bi de bi iş varsa bitmiyosa, ben bi an önce el atmak isterim o işe. sanki daha hızlı biter. kendime bi güvenirim anlatamam. içime siner o iş o zaman. delice bişey biliyorum ama ben buyum napim.

holden diğer tarafa açılan tarafta kapı yok, yanlardan toplanmış bi tül asılı oraya. bi süs katmış, hem ayırmış iki tarafı. işte ordan başka bi dünyaya geçtiğini farkediyosun. çünkü o salonla uzaktan yakından alakası yok diğer tarafın. salon ne kadar süslü ise diğer taraf o kadar sade, vasat. salon ne kadar ışıklı ise diğer taraf o kadar karanlık. ya burda daha önce yazdığım gibi cephe, gösteriş olayı çok yaygın. sanki evin vitrini o salon gibiydi yani. diğer taraflar görünmüyordu ya, öyle kalsalar da olurdu yani. daracık hollerden mutfağa geçtik. o ne yaaaa! o nasıl bi mutfak?! kutu kadar abartmıyorum kutu. yani iki kişi sürtünerek geçebilir. iki kişi iş yapamaz yanyana. sadece bi levye var bulaşığı yıkamaya, yıkadığını koysan, kirliyi nereye koyacaksın, temizi nereye yerleştireceksin. tezgah yok, yok. fırınlı aygaz var hemen kapının girişinde. tencereler falan yerde, sığmıyoki hiçbişey bu mutfağaaa. dedim, ya aşkım behsediyodu, apartmanda yapamazsın sen diye, haklıymış. çok dar burası. hele dar mutfakta ben hayatta yapamazdımmm. meğer burası balkonmuş, mutfağa çevirmişler ki bi oda artımız olsun. ama pişman olmuşlar tekrar dolap falan yaptıracaklarmış odaya. onlar da pes etmişler yani.

sonra N. çok değerli, çok özel çeyizliklerini göstermeye başladı bana. valla ben talep etmedim. dedim ya daha önce, burdaki kızlarda evlenmek bir numaralı amaç aileden de bu zihniyeti gördükleri için onlara hiç de abes gelmiyo. o vitrinin kapalı dolaplarında meğerse hep N'nin çeyizleri varmış. aman ne nevresim takımları, ne yatak örtüleri, ne uyku setleri, ne masa örtüleri... almış da almışlar. dedim F'nin yok mu hiç? bizde ilk kıza en ağır çeyizi yaparlar, sadece bi kıza o kadar masraf yapılır. ama eğer ailenin durumu iyiyise diğer kıza da yapar. daha annem bana bilmem ne ne ne alacak. yaf delirdim kaldım orda, F. bütün işi yapıyo, bulaşığı o yıkadı. bizim N. hemen çeyiz gösterme telaşına girdi, ev işiyle uzaktan yakından alakası yok, herşeyi de bu kıza almışlar olaya bak ya! üstelik F. dünya güzeli gibi bişey. upuzun siyah saçlar, parlak, gözlerinin içi gülyo, daha samimi sıcak. böyle dokunsan incinecek duygusal tiplerden, ama çok olumlu. şikayetçi değil hiç bişeyden sürekli gülümsüyo. N mesela daha asık suratlı, hele bi de gözlükleri var onlarla daha da despot görünüyo. F bence kendine daha çok güveniyo bu çok belli. N'nin kompleksleri var. fotoğraf çekilelim olduk, dur ben gözlüklerimi çıkarayım güzel çıkmıyorum öyle dedi. fotosunu kardeşime, arkadaşıma gösterip, nasıl haa? diye soracağımı mı zannetti acaba ne?

zaten masada yemekleri yerken sordum kızlara, siz yapabiliyomusun bunları diye. yooookkk, dediler ikisi birden kıkır kıkır gülerek. ota boka kikirdiylar. aşkım bişeye yorum yapıyo her zamanki sempatikliği ile, bakıyorum ikisinin de ağzı sonuna kadar açık, kih kih gülüyolar. nasıl hoş geliyo onlara benimkinin muhabbeti anlatamam. hop hopp böyle olmaz ammaa! onlar yoooookk deyince annesi de dedi "onlar yemek yapamazlar ama çok güzel yerler." hakkaten ya o dal gibi vücutlarla o kadar yemek yediklerini hiç sanmazdım. iştah konusunda kendilerini takdir ettim. hoş beni de takdir eden çok, o ne yemedir arkadaş bi çenen dursun diye ama.. bu kızlar sanki hep süslenir, arada kih kih güler, arada çeyiz gösterir falan sanıyodum ben. yemek de yiyolarmış.

bizim çayı sevdiğimizi bildiklerinden çay demlediler bize. oleyyy diyorum işte bu olaya. kara sevdam ya, çay yaa! çok klişeyim. çaydan önce az önce toplanmış masaya bir sürü şey daha taşındı. bu kez tatlılar geliyo. öyle pasta, kek falan değil yalnız. erik, çilek reçeli, bizim bayramlarda ikram ettiğimiz şekerler çikolatalar, fındıklı, hindistan cevizli lokumlar.. burada insanlar çayı toz şekerle falan içmiyolar. yanında böyle şekerler falan yiyolar. adet böyle napim. hoş ben de erzurumlu olmamama rağmen kıtlama şekerlere alışmış biriyim, ve artık çayın zevkini o şekerler olmadan alamaz oldum. hatta bi poşet kırılmış o şekerlerden getirdim buraya. ben çaysız yapamammmm.. o keyif çayları falan benim mutluluk dakikalarım. ben masadaki çikolatalara falan hiç bakmadım bile. canım o koca koca erik reçellerinden istedi. herkesin ayrı servis edilmiş tatlı tabağı var allahtan, bi tane aldım tabağıma erikten. of offff! bal, kaymak! datluuum benim.. çayı da ince belli bardakla falan vermiyolar. büyük kupa ya da kesme su bardakları ile veriyolar. asla çay kaşığı yok yanında. çay benim için çok açıktı.. demiştim ya hani 1 bardak içerler o da açık diye. heh işte aynen ondan. rica etsem benimkini biraz demli yaparmısın, içemem ben böyle bu çayı. tabi onlar da bana şaşıyolar. nasıl içilir o kadar demli çay diye. öyle güzel içiliyoki valla.

arada otururken dedim apar topar çıktık geldik buraya. eve gelirken bişey alsaydık ya ayıp olmadı mı böyle eli boş. burda zaten öyle bi adet yokmuş allahtan. şimdi onlar da bize yemeğe gelecekler, ben neler hazırayacağım? yemek takımlarımı bile yolda kırılırlar diye getirmedim. hangi takımla onlara servis açacağım. hem su bardağı eksiğim var hala. biz iki kişi geçinip giderken kendimize göre aldık herbişeyi. gereksiz masraflardan mümün olduğunca kaçınıyoruz. zaten banyonun tüm masrafını biz karşıladık. öpsün başına koysunlar bizim gibi kiracıyı. temiz de bakıyoruz evlerine. artık elimizden geldiğince bişeyler hazırlayacağız. napim bende bi gün önceden yaparım bazı soğuk salataları falan, diğerlerini de o güne bırakırım. maksat iyi niyet, beraberlik. hem N. nerde olsa eğlenirim ben. hem O nerde olsa bayram yeri bana. :)

ee yedik içtik, hamdık piştik.. böyle olmuyodu. neyse.. en güzel günler sizin olsun, size doyum olmaz, çok oturduk biz gidelim artık evcağızımıza. saat nerdeyse 11 oldu çok oturduk gerekten. o çay faslı uzadı. arkasından gülme krizleriyle yapılmaya çalışılan fotoğraf çekilme hadisesi çok şekerdi. Ç teyzenin fotosunu görseniz o gülen kadın bu olamaz dersiniz zaten. ifadesiz bi surat, nerdeyse asık diyebilirim. bunlara bi gün dönüp bakacağım, ne hoş anılardı diye iç geçireceğim. Sanki tam olmam gereken yerde gibi hissediyorum kendimi. bi masala düşmüşüm gibi, acayip bi malzeme var burada, acayip sevgi, acayip yaldızlı tabak, acayip reçeller, acayip pullu elbiseler.. :)




Hiç yorum yok: